5 Adımda Yaratıcı Üretkenlik

Murat Can Bastug
6 min readDec 10, 2022

Toplum birçoğumuz için okulumuzu bitireceğimiz yaşı, edineceğimiz mesleği, almamız gereken maaşı, hatta evlilik yılımızı bile belirliyor. Bu döngünün içinde öylesine kayboluyor, zihinlerimizi öylesine kapatıyoruz ki çevremizdeki krizleri de fırsatları da göremiyoruz.

İnsan türü karar almayı, önderlik etmeyi, halihazırda çoğunluğun uyduğu yolları terk etmeyi kolayca göze alamaz. Çünkü içgüdülerimiz tehlikeden olabildiğince uzak durmamız gerektiğini söyler. Buna karşın halihazırda güvenilir bir yol varken yenisini çizmek karşımıza daha önce hiç karşılaşmadığımız birçok potansiyel tehlike çıkarır. Bu da bizde endişe yaratır ve zamanla bu endişe kaygıya döner. Günün sonunda ise elimizde muhtemelen çok daha iyi bir yol ile heyecanımızın geçmesi için televizyonumuzun karşısına kurulur ve bekleriz.

Hayat da beynimiz de bu şekilde çalışmaz. Beynimiz, sorun çözmek ve hayal etmek üzere tasarlanmıştır. Biz ise bu tasarıyı yıllar geçtikçe yavaş yavaş öldürür ve kafamızın içindeki o kocaman makineyi özgür bırakmak yerine sustururuz.

Elbette makinenin tüm çıktılarını yani tüm hayallerimizi gerçeğe dökmemiz her zaman mümkün değildir. Ancak toplumun çizdiği yoldan çıkmaktan bu kadar korkarsak bunu nasıl öğrenebiliriz? Bu yol sınır tanımayan beynimiz için sınırlar çizmemeli!

Şimdi çok büyük kararları bir kenara bırakıyor ve yol metaforundan uzaklaşıyoruz. Ancak bu şekilde üretmeye başlayabiliriz.

Ben de üretmeye böyle başlamıştım. Büyük kararlarımı ve tüm ertelemelerimi bir kenara bırakarak sadece etrafa düzensizce saçtığım düşüncelerimi toparlamak ve sistematik bir şekilde sayfama aktarmak istiyordum. Fakat sizin de tahmin edebileceğiniz üzere bu pek de kolay olmadı.

Sürekli erteledim ve yeni çözümler hayal etmek için sorunlar arayan beynimi susturacak diziler, videolar izledim. Yani sınır tanımayan beynim bazı sınırları aşar gibi olduğunda müdahale ediyor ve onu içeride tutuyordum. Daha sonra çocukken yazdığım bir macera kitabı öylesine uçup aklıma geldi. Ne çok istiyordum büyülü dünyalar yaratmayı… Oturdum bilgisayarın başına ve dünyanın en güzel hikayesini yazdım(!) Tabii ki böyle olmadı. Daha önce birçok kez yazmayı deneyimlemiş olmama rağmen donup kalmıştım.

Aklıma uzun zamandır adına ilham dediğimiz şey geldi. Açıkçası daha önce onun gerçekliğine pek de inanmıyordum. Ama hiçbir şey üretemiyordum ve suçu birine atmalıydım. Sonra başladım araştırmaya. E birine bir suç atıyorsanız onu tanımak istersiniz.

Birkaç tane popüler TEDx konuşması ve birkaç blog içeriğinden sonra bazı sorularıma cevap alsam da iş oldukça ilginçleşmeye başlamıştı. Kendimi ilhamın tarihi hakkında bir şeyler dinlerken bulmuştum.

Geçmişte insanlar bir şey ürettikleri zaman bunu ilahi bir ruhtan gelen bazı mesajlara bağlarmış. Ürün güzel olduğunda herkes bu üretimin tanrısal bir yanının olduğunu ve üreticinin sadece bir aracı olduğunu bilirmiş. Ürün kötü olduğunda ise mesajın ya yanlış değerlendirildiği ya da güzel bir mesaj olmadığı düşünülürmüş.

Sonra bazı şairlerin ve yazarların söyledikleri dikkatimi çekti. Özetle herkes “ilhamın bizi ne zaman bulacağını bilemeyeceğimizi, bu sebeple de onun gelişine her zaman hazır olmamız gerektiğini” söylüyordu. Şimdi elimde 2000 yıllık veriler vardı ve benim tek ulaşabildiğim sonuç: ilhamın adını koyamadığım bir şekilde gelip, bir selam verip koşarak uzaklaştığıydı. Açıkçası bir gecelik moladan sonra -ki uyumak hiç kolay olmamıştı- bu durum bana çok mantıklı gelmedi ve tekrar beyaz kağıdımla göz göze geldim.

Çalışmalıydım… Farklı teknikler araştırdım ve onları uyguladım. Ne yazacağımı biliyordum. Ana fikirlerimi sıraladım. Vermek istediğim mesajı kocaman yazdım. Araştırmalar yaptım. Benzer içerikleri araştırdım. YouTube’tan üretkenliği arttırıcı 2 saatlik bir müzik bile açtım. Ama hala beyaz kağıtla göz gözeydim.

Şimdi de daha önce erteleyerek kulak asmadığım ve sınırların içerisinde tutmaya çalıştığım beynimi sınırların dışına itmeye çabalıyordum. Sonra kocaman bir iç çektim ve arkama yaslanıp tavana bakarak o büyülü sözleri söyledim:

“Tamam, ben bu kadarım ve elimden geleni yapıyorum. Eğer selam falan vermek istiyorsan buradayım ve selamın için de hazırım.”

Büyülü dememin sebebi bunun tam da “açıl susam açıl” gibi bir etki yaratmasıydı. Küçük bir ışık süzmesi içimden geçiyor ve geçerken de birçok cümleyi ardında bırakıyordu. Kendimi benden uzaklaşmaya çalışan birini, kolundan zorla tutuyormuş gibi hissediyordum. Hızlı hızlı yazıyor, o gitmeye çalıştıkça onu kendime çekiyordum.

Bıraktığı tüm cümleleri yazabildim mi, bilmiyorum. Ancak şu ana kadar okuduğunuz metin böyle yazıldı. İşte ben de üretmeye böyle başladım. İlham her zaman tavana bakıp benden bu kadar biraz da sen çalış demekle bize doğru koşmayacak. Onu aramalıyız! Peki ama nasıl?

Yukarıda ilham perilerinin de anlattığı üzere beynimiz boş kaldıkça çözecek bir sorun arar ve onun üzerinde çalışır. Bunun sonucunda da bazen sabah kuşaklarından örgü örmeyi öğrenen emekli albaylarla karşılaşabiliriz. Şu anda insan türü hiç alışık olmadığı kadar yalnız bir dönem yaşıyor ve bu yalnızlığımız beynimiz için birçok boş zaman yani birçok problem ve çözüm anlamına geliyor. Ne de olsa yalnızlık yaratıcılığın yapıtaşıdır.

Bize düşen ise beynimizi tasarlandığı gibi kullanmak ve biraz da amacımıza uygun hale getirmek. Bunun verdiği özgürlük, sanırım aylarca bir ahıra kapatılmış bir tayın özgürce koşabileceği bir ovaya salınmasına benzetilebilir.

İlk adım: Beyni Yönlendirmek

Beynimiz, “bizim neden kanatlarımız yok?” ya da “örgü örmeye mi başlasam?” gibi rastgele problemler belirlemeden önce onu çözümlerinin daha faydalı olabileceği alanlarda sorular sormaya yönlendirmeliyiz. Bunu basitçe boş zamanlarımızda yaptığımız alışkanlıklarımızı değiştirerek yapabiliriz. Örneğin yemek yerken izlediğimiz videoları sorun aradığımız alanla ilgili videolardan seçebilir ya da sadece uzanırken dünya kupasının sonuçlarının ne olacağını düşünmek yerine son zamanlarda gördüğümüz haberleri gözümüzün önünden geçirip bir sorun bulup bulamayacağımıza bakabiliriz.

İnanın bunlar halihazırda sahip olduğunuz alışkanlıkların sadece içeriklerinin değişmesi ve alışkanlık kazanmak ya da bir alışkanlığı değiştirmek gibi zorlayıcı şeyler değildirler. Aslında beynimizin biz farkında olmadan yaptığı şeyleri biraz değiştiriyoruz ve tata! Hayata bakış açımız da yavaş yavaş değişmeye başlıyor. Tüm mesele de bu: hayata bakış açısı!

Bizi alışkanlıklarımız oluşturur ve değişimimiz, onları herhangi bir şekilde değiştirmekten geçer. Fakat yıllardır düzenli olarak gerçekleştirdiğimiz eylemlerimize bir yenisini eklemek ya da bu eylemlerden birinden vazgeçmek çok da kolay değildir. Ancak şu anda sadece mevcut eylemlerimizin içeriklerini değiştiriyor, yani en kolay olanı tercih ediyoruz. Zaten düşünmeye programlı bir makineyi farklı bir şey düşünmesi için yavaş yavaş güncelliyoruz.

İkinci adım: Sorunu Tartmak

Sorunu parçalamalı, detaylı olarak araştırmalı ve anlamalıyız. İlk olarak problemin hayattaki karşılığı üzerine düşünmeliyiz. Örneğin dijital bir içerik üretmek istiyorsak bunu tam olarak hangi platformda ve ne şekilde yapabileceğimizi düşünebiliriz. İnsanlar benim blog’umu neden takip etsin ve ben onlara ne sunabilirim? gibi sorular sorabiliriz.

Problemin yansımasın biraz daha netleştikten sonra ise onu parçalamamız gerekiyor. Örneğin içeriklerin yayınlanacağı platform, hitap edilen kitle, daha çok kişiye ulaşmak gibi başlıklar dijital içerik üreticiliğin alt başlıkları olabilir. Ben genelde kendimi bu işi yapıyormuş gibi hayal edip her adımımda karşılaşabileceğim zorlukları daha net görmeye çalışırım. Ayrıca bu yollardan zaten geçmiş olan insanların hikayelerini dinlemek de olası sorunları birince ağızdan dinlememizi sağlar ve bu adım için oldukça yararlı olacaktır.

Sorunun tüm alt parçalarını not aldığımızda sorunu kesin sınırlarla sınırlandırmış ve karşımıza almışız demektir.

Üçüncü adım: Rakibi Nasıl Yenebileceğini Bul

İşte burası biz istesek de istemesek de beynimizin, yürüttüğü ve yazıma başlarken anlattığım ilham perilerini beklemeden onlara gidip selamlar verip döndüğü kısım. Aktif olarak düşünmesek bile beynimiz biz uyurken veya dişlerimizi fırçalarken rakiplerini nasıl yenebileceğini düşünür. Ne de olsa onun işi bu.

Ona biraz yardım etmek istersek de mevcut çözümleri araştırabilir ve bizden çok daha çalışkan insanların bulduğu yollara bir göz atabiliriz. Bu da ilham perilerinin çağrıldığını hissettikleri an oluyor. Bir sorunu ne kadar fazla farklı açıdan değerlendirir ve çözmeye çalışırsak o kadar başarılı oluruz.

Dördüncü adım: Karar Vermek

Tebrik ederim, buraya kadar gelmek hayal kurabilmeyi ve herkesin korktuğu yeni yolları tasarlamayı oluşturuyor. Fakat tam da bu noktada bir karar vermelisin. Çünkü burada sen gündelik işlerini yürütürken beyninin rahatlıkla devam ettirdiği sürecin sonuna geliyoruz ve ne yazık ki buradan sonrasını beynimiz çok da sevmiyor.

Sorun bulmak ve çözmek için tasarlanan beynimize kimse bulduğu çözümü uygulaması gerektiğini söylememişe benziyor ki biz onu itmezsek o sorundan sıkılıp yeni sorunlar aramaya koyuluyor. Buna da “erteleme” adını yakıştırmışız. O kadar erteliyoruz ki günün sonunda bulduğumuz o yeni yolu hatırlamıyoruz bile.

Beşinci adım: Uygulamak

Eğer bulduğumuz yeni yolu ve sorunumuzu seversek beynimizi ite ite bu yeni yolu denemeye koyulmalıyız! Ama yeni yollar gerçekten de endişe vericidir. Çünkü birçok olası, tecrübe edilmemiş tehlike içerirler.

Öncelikle şunu söylemem gerekiyor ki beynimiz çözüm bulmakta sorun tespit etmek kadar başarılı olmayabilir. Bu yüzden bulduğunuz ilk çözüme bir ömür sarılmak çok doğru değildir. Belki de yeni keşfettiğiniz yol sadece büyük bir “O” çiziyordur. Ayrıca hayat da ihtiyaçlar da çok hızlı değişebilirler. Bu yüzden de çözümünüze değil sorunuza aşık olmalı ve az önce keşfettiğiniz yolda yürürken bile birçok yeni yola sapma ihtimalinizin sizinle olacağını unutmamalısınız. Başarılar!

Uygulama bölümünün en büyük dur noktası ertelemektir. Daha fazla uzatmadan bu problemi başka bir içeriğe bırakmak istiyorum. Fakat bir ipucu bırakmam gerekirse: “yaratıcı şeyler yaratıcı şeyleri başlatır, alakasız görünseler bile…”

Ben de bu yolculuğum sonunda daha önce sadece spesifik teknolojilerle ilgili içerikler paylaştığım blog sayfamda artık bir şeyler yazmak istediğim her alandan içerikleri paylaşmak istiyorum. Beni bir gün borsada nasıl yatırım yapılacağından bahsederken sonraki gün de zengin olma hayaliniz olan mobil uygulamayı yapmaya nasıl başlayacağınızı anlatırken görebilirsiniz. Tüm bunlar beni çok heyecanlandırıyor. Eğer seni de heyecanlandırdıysa takipte kal!

Okuduğun için teşekkürler. Umarım beğenmişsindir :)

İçeriklerimin içine reklam köşeleri koyuyorum. Reklam anlaşmaları yapmak, yorumlarınızı iletmek veya incelememi istediğiniz bir konuyu paylaşmak için mail atabilirsiniz.

muratcanbastug1@gmail.com | Twitter | LinkedIn

--

--